Daha İyi Bir Dünya için Umutlanmak: Ernst Bloch ve Ütopyanın Gücü

20. yüzyılın başlarında kapitalizmin içsel çelişkileri daha belirgin hâle geldi. En önemli gelişmelerden biri burjuvazinin parçalanmasıydı. Özellikle hizmet sektörlerinin yayılmasıyla birlikte, eskiden tek tip olarak düşünülebilecek burjuvazi artık oldukça karmaşık bir sınıfa dönüştü. Diğer yandan, Adorno ve Horkheimer’in “Kültür Endüstrisi” olarak adlandırdığı süreçle kültür de kapitalist üretim ilişkilerine daha sıkı bağlandı. Ayrıca, orta sınıfın (küçük burjuvazi) yükselişi, Batı kapitalist toplumlarında politika yapıcı mekanizmaların belirleyici unsuru hâline geldi. Böylece, 20. yüzyılın başlarında kapitalist toplumların sınıfsal yapısı oldukça karmaşık bir hâl aldı.
Bu koşullar altında kapitalist toplumu basit bir Marksist analizle kavramak neredeyse imkânsız hâle geldi. Bunun yerine eşitlik, özgürlük, devrim ve değişim gibi temel kavramlar farklı şekillerde yeniden tanımlandı. Ekim Devrimi, sosyalizmin teorik arayışlarını daha da karmaşıklaştırdı; çünkü Avrupa’daki Marksist çevrelerin çoğu Sovyetler Birliği deneyiminden memnun değildi. Bunun sonucunda, tarihsel materyalizmin bilimsel yasaları yerine alternatif yaklaşımlar araştırılmaya başlandı. En önemli teorik açılımlardan biri, Marx ve Engels’in ikincil bir olgu olarak gördüğü üstyapı kavramının merkeze alınmasıydı.
Ernst Bloch da bu yeni Marksist yaklaşımın bir temsilcisidir. Bloch, sosyalizmin ipuçlarını hem bireylerin hem de toplumların öznel tarihleri içinde arar. Böylece, yalnızca tarihin akışıyla yetinmez, ütopyalar üzerinde çalışarak sosyalizmin olasılığını ortaya koymaya çalışır. Bloch, bireylerin daha iyi bir yaşam kurma hayalinden doğan ütopyaları analizine katarak maddi dünyada var olan imkânı açığa çıkarmaya çalışır. Böylece, sosyalist devrimi bireylerin gündelik yaşam pratikleriyle ilişkilendirir.
Bu noktada Bloch’un ideoloji eleştirisi önemli bir yere sahiptir. Bloch, ideolojiyi tek boyutlu bir aldatma aracı olarak gören Marksist görüşlerin ötesine geçerek daha karmaşık bir analiz sunar. Egemen fikirlerin egemen sınıflara hizmet ettiğini kabul etmekle birlikte, ideolojilerde devrimci düşüncelerin de bulunabileceğini öne sürer. Ona göre ideolojilerde, bireylerin özgürleşme özlemlerine hitap eden bir ütopya boyutu vardır. Bu anlamda ideolojiyi hem olumsuz hem de olumlu yönleriyle değerlendirir; olumlu yönünü ise ütopyayla ilişkilendirir. Bu yaklaşımı, Bloch’un kültür eleştirisini geliştirmesini ve Marksist kültür analizini derinleştirmesini sağlar.
Bloch’a göre ideolojinin çelişkili bir yapısı vardır. Bir yandan burjuvazi tarafından ezilen sınıfları kandırmak ve yönetmek için kullanılır; diğer yandan, içindeki ütopya boyutuyla daha iyi bir yaşam için toplumsal eleştiriyi de içerir. Bir anlamda ideoloji, kapitalist üretim ilişkilerini yeniden üretmeye hizmet ederken; aynı zamanda, sosyalist devrim umudunu da besleyen önemli bir araç hâline gelir.
Bloch’un önemli katkılarından biri de ideolojiyi günlük yaşama kadar genişletmesidir. Popüler edebiyatta, mimaride, sporda, mağaza vitrinlerinde, gündelik kıyafetlerde, hayallerde, Hollywood filmlerinde ve masallarda ideolojinin izlerini sürer. Böylece ideoloji eleştirisi, gündelik yaşam eleştirisine dönüşür ve kültürel eleştirinin de yolunu açar.
Bloch’un ütopyalara neden bu kadar önem verdiği ve ütopyalarla ideolojiler arasındaki ilişkiyi nasıl kurduğu da önemlidir. Bloch, ideolojilerin geleceğe dönük ve umut verici yönlerini vurgular; bu yönler, ütopyalar şeklinde daha iyi bir yaşam tasarımlarına dönüşür. Ancak bazen ideolojiler, bu umut verici unsurları kullanarak mevcut kapitalist düzeni meşrulaştırır ve değişim arzusunu bastırır. Yine de Bloch, ideolojilerin olumlu tarafına daha çok vurgu yapar. Ona göre ideolojiler, bireylere mevcut düzeni eleştirme ve alternatif bir toplum hayali kurma imkânı sunar. Böylece ideolojiler, bireylerin umutlarını ve daha iyi bir yaşam arzularını gerçekleştirme potansiyelini taşır.
Bloch’a göre, ideoloji eleştirisinin temelinde tarihsel materyalizmin genel çerçevesi yer almalıdır. Sosyal sınıfların yükselişi ve düşüşü bu çerçevede belirleyici olur. Bloch’a göre “ütopyacı artık” (utopian surplus), çoğunlukla yükselen bir sınıfın önceki düzeni eleştirerek toplumda değişim projeleri geliştirmesiyle ortaya çıkar. Örneğin burjuvazi, feodalizmi bireysel özgürlük, haklar, demokrasi ve sınıf geçişkenliği eksiklikleri üzerinden eleştirerek devrimci bir dönüşüm gerçekleştirmiştir.
İdeolojilerin özgürleştirici gücü, bireyleri vaatlerini gerçekleştireceklerine ikna edebilme kapasitelerinden gelir. Bu işlev yerine getirildiğinde, ideolojinin içindeki ütopya boyutu açığa çıkar. Böylece ideolojiler ve ütopyalar kültürel alanda iç içe geçer. Ancak, mevcut kapitalist sistemi meşrulaştırmak için ütopya içeriğini kullanan ideolojiler Bloch’a göre eleştirilmelidir.
Bloch, kapitalist toplumu yalnızca mekanik analizlerle açıklamakla yetinmez, bireylerin öznel istek ve umutlarının da altını çizer. Ona göre, insanlık tarihinin asıl hareket kaynağı ütopyaların içindeki devrimci enerjidir. Bloch’un sosyal değişimi açıklarken bireylerin umut ve özlemlerine yaptığı vurgu, onun tarihsel ilerlemeyi insanın yaratıcı pratiğine bağladığını gösterir.
Daha iyi bir dünya için önce bireylerin bunu arzulaması ve umut etmesi gerekir. Dünyayı değiştirme eylemi de bireylerin gelecek projeksiyonları ya da Bloch’un ifadesiyle ideolojilerin ütopyacı içeriği tarafından şekillenir. Sonuç olarak, bireyin yaratıcı öznelliğini, ideolojilerin ütopyacı artığı bağlamında öne çıkaran Bloch, 20. yüzyıl eleştirel kuramının en özgün isimleri arasında yerini almıştır.
